Yazan: Şehitnur KÜRÜM / Uzm. Klinik Psikolog
Çocukların olgunluğu üzerine konuşurken bazı annelerin “Çocuğumdan olgun olmasını beklemiyorum, çocuğum çocukluğunu yaşasın yeter” şeklinde konuştuğunu duydum. “Çocukluğunu yaşamak” ifadesi dikkatimi çekti. Bu ifadeyi duyunca aklımıza ne geldiğini düşünmeye başladım. Çocukluğunu yaşamak çocuğun istediğini istediği zaman yapması, dünyadaki olaylardan bihaber, hep mutlu olması, her zaman “çocukça” diye nitelendirdiğimiz hareketler yapması mı? Yetişkinlerin çocukları için istediği bu mu? Böyle mi psikolojik olarak sağlıklı, sorumluluk sahibi ve çevresinde olan bitenlere karşı duyarlı çocuklar yetiştireceğiz?
Ne yazık ki hayır. Bu şekilde çocuk sadece kendini düşünen bir bireye dönüşür. Sürekli mutlu olmak hayatın aslında hiçbir evresinde mümkün değilken, çocukluğu ‘hep mutlu anlar geçirmek’ olarak algılamak ve çocuğa da bunu bu şekilde sunmak ne kadar doğru olur? Boşuna mıdır hayatta geçen anılar için acısıyla tatlısıyla denmesi? Olumsuz olaylar ve onların üzerimizde hissettirdiği olumsuz duygular olmasaydı olumlu duyguların önemini nasıl anlardık? Derinlemesine düşündüğümüzde olumsuz duyguların aslında kötü olmadığını fark edebiliriz; içimizde hoşa gitmeyen hisler uyandırsa bile kızmak, üzülmek, korkmak gibi olumsuz duygular hayatta kalmak, mücadele etmek, yaşadıklarımızdan ders çıkarmak gibi olumlu sonuçlar doğurur. Anne baba, bunu anladığında çocuğunu mutlu etmek gibi bir görevi olmadığının farkına varır. Özünde anne babanın görevi sorumluluk sahibi, kendisiyle barışık ve yaşadığı dünyaya karşı duyarlı bir birey olma yolunda çocuğuna rehberlik etmektir.
Bu rehberliği yapabilmek maalesef kolay değildir. Öncelikle anne ve babanın kendi kişisel sorunlarını çözmüş, psikolojik olarak sağlıklı bireyler olmaları gerekir. Ancak bu şekilde sevgi, saygı, anlayış ve disiplin ile çocuklarını kucakladıkları bir aile ortamı kurabilirler.
Çocuk, ne olursa olsun kendisini kabul eden bir anne ve babası varsa ancak çocukluğunu yaşayabilir. Sevgi, şefkat ve anlayışın temelinde çocuğun yavru bile olsa bir insan olarak görülmesi ve her şeyi ile kabul edilmesi yatar. Daha doğduğu günden itibaren çocuk, yetişkin bir insan nasıl saygı duyulmayı hak ediyorsa aynı şekilde saygı duyulmayı hak eder. Hiç kuşkusuz saygı ve sevgi beraber olduğu vakit bir anlam kazanır. Çocuk koşulsuz olarak sevilip sayıldığını hissettiği takdirde sağlıklı bir birey olma yolunda ilerler.
Çocuğu olduğu gibi kabul etmek basit gibi görünse de onun hayatında derin izler bırakan bir gerekliliktir. Kabul etmek, çocuğa karşı koşulsuz sevgi gösterip onun duygularını saygı ve anlayışla onaylamak demektir. Yetişkinlere göre duygularını daha yoğun yaşadıkları ve bu yoğun duygularla hareket ettikleri için çocukların duygularının kabul edilmesi çok önemlidir. Elinde olmadan yaşadığı duygular yargılanmadan kabul edildiğinde çocuk, anne ve babasının kendisini anladığını hisseder.
Çocukluğunu yaşaması; çocuğun her istediğini yapması, canı istediğinde oyun oynaması, koşması, zıplaması ya da düşünmeden hareket etmesi değildir. Çocukluk aslında hayatın diğer alanlarında olduğu gibi belli kural ve sınırların yer aldığı aile ortamında nerede nasıl davranılması gerektiğini öğrenme sürecidir.
Çocuğuna şefkat ve anlayış ile yaklaşan anne baba, kural ve sınırlar söz konusu olduğunda da bu yaklaşımı devam ettirirse evde çocuğuna iyi gelecek disiplini oluşturabilir. Özellikle davranışlarını kontrol edebilme konusunda anne ve babanın çocuğunu doğru davranışa yönlendirmesi için disipline başvurması gerekir.
Bu yaklaşımla uygulanan disiplin; çocuğa karşı sevgi ve saygıyı sürdürürken ciddi, kısa ve net ifadelerle ev içindeki belli kural ve sınırları göstermek, öğretmek, bu konularda bizzat rol model olmak ve yeri geldiğinde hatırlatmalar yapmaktır. Bu şekilde çocuk, uyması gereken kuralları gözlemleyerek ve deneyimleyerek içselleştirip öğrenmiş olur. Yapması gereken sorumlulukları yerine getirmekle ilgili bir bilinç kazanır.
Kendisine çizilen sınırlar içinde hareket ettiği, sorumluk bilinci kazandığı, her daim sevilip koşulsuz sevgiyi hissettiği ve ne olursa olsun bir birey olarak saygı duyulup kabul edildiği bir aile ortamına sahipse çocuk aslında çocukluğunu yaşamış olur. Bu aile ortamında, kabul edilmesi gereken çocuğun bizzat kendisi ve hissettiği duygulardır. Davranışlar -hatalı olabileceği için- zaman zaman kabul edilmez, sınır ve kurallar ile doğruya yönlendirilir ve sonuç olarak çocuğun kendini kontrol etmesinde ona yardımcı olunur.
Yorumunuzu Yazabilirsiniz